İktidarın yeminli takipçilerinden, Eğitim Birliği Sendikası’nın (Eğitim-Bir-Sen) o zamanki Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, uzun yıllar önce Burdur’da çok yeni bir şey söylüyormuş havasında şöyle buyurmuştu:
-Yaklaşık 100 yıl boyunca bu ülkenin, özellikle de eğitim alanına sirayet etmiş Kemalist ruhu, Kemalist ideolojiyi müfredatımızdan ciddi bir şekilde arındırıp, medeniyet değerlerini içselleştirmiş bir müfredatı ortaya koymamız gerekiyor...
Tabii. Burada ilk sorulması gereken, muhteremin “hangi medeniyeti” işaret ettiğiydi?.. “Fetret Devri” sürecinde kotardıkları değişikliklere, düz liselerin bile imam hatiplere çevrilmesine, minnacık çocukların, her türden gericiliğe ve ahlaksızlığa muhatap bırakıldığı kaçak “Kuran kurslarının kanser misali dört bir yanı sarmasına bakacak olursak, ne tür bir medeniyet arzu ettikleri gayet açık ortadaydı...
-Cumhuriyetin İslam Cumhuriyetine, milletin ümmete dönüştürülmesi!..
Bu kafaya nasıl bir yanıt verilmesi gerektiğini düşünürken aklıma çok uzun yıllar önce yazdığım bir yazı geldi. Hem de AKP’nin liberaller, solcu eskileri, dinci güruh tarafından alabildiğine pohpohlandığı hatta gündüz vakti Ankara’da havai fişek gösterileri yapılıp “AB’ye girdik” palavralarının hiç utanıp sıkılmadan ekranlarda kutsandığı bir dönemde... 2003 yılının sonlarında... Lütfen okuyun ve düşünün:
-Nereden nereye sürüklendik, asıl görevimiz ne?..
Kemalistlerin tarihi görevi
Ortak paydaları Kemalizm düşmanlığı…
Geçmişinde faşizmin karasına iyice bulaşıp, bugün Yeni Dünya Düzeni’nin silahşorluğuna soyunanlar… Yıllarca “solculuk” oynayıp, bugün yükselen değer olarak gördükleri “neo liberalizm”in kucağına oturmakta hiçbir sakınca görmeyenler… Dünün dincileri, bugünün takiyecileri… Dönekler… Ruhunu ve kalemini kiralayanlar… Kısacası, çıkarları için her renge bürünebilen işbirlikçiler… Ve tabii Batılı dostlarımız!..
Normal şartlarda asla bir araya gelemeyecek bu zevat, konu Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet olunca adeta etle-tırnak haline geliveriyor!.. Eminim dikkatinizi çekmiştir; son zamanlarda yine dışardan ve içerden yoğun bir saldırı kampanyası başlatıldı. Ancak bu kez çok daha cüretkâr ve akıl almaz düzeyde çarpıtarak! Saldırıların elbirliğiyle sahneye konulduğu zamanlardan birkaç örnek vermekte yarar var:
-Zamanın TBMM Başkanı Bülent Arınç, tam da Cumhuriyet’in 80. yıl kutlamaları öncesinde “Atatürk’e saygım var, ancak Kemalizm bitmelidir” diyordu mesela!
-İsrail’in eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Dr. Alon Liel aynı sıralarda “Kemalizm’den Erdoğanizm’e” analizini ortaya atmıştı. Bu müthiş(!) analize göre; Kemalizm bitmişti. Tayyip Erdoğan ise bugünün Kemalizm’i niteliğindeydi!..
Tempo Dergisi ise şu dahiyane(!) soruyu ortaya atmıştı
-Kemalizm var mı? Atatürk aşıldı mı?
Bir o kadar dahiyane yanıt ise Taha Akyol’dan gelmişti:
-Kemalizm 1930’larda yer almış bir tarihi kategoridir!.. Atatürk ise vatanseverlik ve muasır medeniyetçilik gibi vazgeçilmez iki ilkenin temsilcisi olarak saygıyla benimsenmelidir”
Ne kadar açık değil mi; içimizdekiler ve dışarıdakiler aynı ortak paydada birleşiyordu:
-Atatürk’e tarihi kişilik olarak evet, Kemalizm’e yani Atatürk ilkelerine hayır!
Yukarıda niteliklerini saydığım içimizdekiler ve dışarıdakiler niçin böylesine hırsla, kinle ve kararlılıkla Kemalizm’i yıkmaya, yok etmeye çalışıyordu peki?.. Bu sorunun yanıtını yıllarca önce sevgili Ahmet Taner Kışlalı vermişti:
-Bir din devleti kurmak isteyenlerin karşısındaki en büyük engel Kemalizm… Türkiye’yi etnik kökenlere göre parçalamak isteyenlerin önünde en büyük engel Kemalizm… Ve yeni mandacı, 2. Cumhuriyetçilerin önünde en büyük engel yine Kemalizm…
O huzuru tadamayacaklar!
İşte Batılısından işbirlikçisine, şeriatçısından etnik ayrılıkçısına tüm Cumhuriyet düşmanlarının Kemalizm’e karşı birleşmelerinin nedeni buydu!:
-Kemalizm’i yıkarak Mustafa Kemal’i yok etmek!..
Bu ülkenin aydınlık insanları, Kemalizm’in ilkelerini bıkmadan usanmadan anlatmalı:
-Kemalist Türk Devrimi, her şeyden önce bir Aydınlanma devrimidir. Türkiye Cumhuriyeti, her türlü ihanete karşın İslam coğrafyasında tek, dünya üzerinde ilk 20 devlet arasında ise bu o devrimler sayesindedir.
-Kemalizm’in ana fikri sürekli devrimciliktir. Çağdaş uygarlığa ulaşan yolda tutuculuğun, dogmaların amansız düşmanıdır.
-Kemalist Türk Devrimi din ya da ırk değil, dil-kültür birliği ile tarih bilinci üzerine inşa edilmiştir. Atatürk’ün yazdığı yurttaşlık kitabı şu cümle ile başlar: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”
İşte Kemalizm’e bunun için saldırıyorlar. Ekonomi tamamen teslim alındı. Siyasetten medyaya, en önemli köşe başları sadık bendeler tarafından işgal edildi. Ama o kahredici kuşkudan kurtulamıyorlar. Bir türlü hazmedemedikleri Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyet’i tam anlamıyla gömmeden asla huzura eremeyecekler… İşte Kemalistlerin tarihi görevi de tam bu noktada öne çıkıyor:
-O kafanın istediği huzur ortamını asla tattırmamak!