Biz Türkler ne yazık ki hep böyleydik!
Bir tarafımız cengâver, merhametli, kadirşinas iken, diğer yanımız hep korkak, zavallı, değer bilmez ve cahil kaldı! Yapılan büyük haksızlıklara, zorbalıklara, gaddarlıklara karşı hep sessiz, hep suskun kaldık... Bizim için savaş veren, başkaldıran, hak arayan kahramanları çoğunlukla yalnız bıraktık. Öldürülen, sürülen, işkencelere uğrayan bilge insanların ardından ağıtlar yakmakla yetindik, o kadar!
Kanımızla, canımızla kurduğumuz, imparatorluk haline getirdiğimiz Osmanlı, kurucu unsuru olan Türklere “Etrak-ı bi idrak” yani geri zekalı, idraksiz diye hakaret ederken sindik, başımızı eğdik. Bir Osmanlı şairi olan Nef’i “Tanrı, Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır” diye yazdığında suskun kaldık. Divan-ı Hümayun yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde “Baban da olsa Türk’ü öldür” nakaratını kullanıp, üstelik bu sözün Hz. Muhammed’e ait olduğunu iddia ederken karşı çıkamadık: n Sakın Türk’ü insan sanma/ Bir an bile olsa Türk’le birlikte olma/ Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur/ Türk’ün başını keserken sakın gam yeme/ Baban da olsa Türk’ü öldür...
Osmanlı tarihçisi Naima “Tarih” isimli eserinde Türkler için, “nadan”, yani kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullandığında ezik kaldık... Fatih Sultan Mehmet’ten sonra tek bir padişah dahi “Ben Türk’üm” demezken, Sultan Yavuz Selim, 1517’de halifeliği devraldıktan sonra Arap ırkına “Kavm-i Necip” yani asil kavim deyip, Çaldıran Savaşı öncesi Safevi Hükümdarı Şah İsmail’e yazdığı mektuba “Eşek Türk” diye başladığında dahi başımızı öne eğdik.
Örnek çok, örnek binlerce, yobaz tayfasının yere göğe koyamadığı son Padişah Vahdettin’in Türklerle ilgili düşünceleri neydi biliyor musunuz? Buyurun okuyun:
- Türk; dini, soyu, sopu, yurdu belirsiz, karmakarışık cahiller sürüsüdür!
Türk milletine bahşedilen büyük kahraman
Hep birilerini bekledik, bulduk da...
Ama bulduklarımız bizim için canını dişine takıp savaşırken, didinirken en ufak zorbalıkta yalnız bıraktık, geriye çekildik. Örneğin, 1. Meşrutiyetin mimarı, Hürriyet kahramanı Mithat Paşa, Yıldız Sarayı’nda Abdülhamit’in emriyle düzmece bir mahkemede Sultan Abdülaziz’i öldürttüğü yalanıyla yargılanıp Taif’e sürgün edildiğinde, onu götürecek gemi sultanın emriyle üç gün bekletilmişti; halk ayaklanır korkusuyla... Bir kişi bile çıkmamıştı meydanlara!
Yüzyıllar sonra, Türk milleti bir büyük devrimci, eşi bulunmaz bir kahraman sayesinde benliğine tekrar kavuştu; Mustafa Kemal isimli gencecik bir Osmanlı paşası, 600 yıldır neredeyse yasaklanmış Türk sıfatını millete iade etti... 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması tartışmaları sırasında bakın ne diyordu büyük devrimci:
- Egemenlik hiç kimsece, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanıp egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor...”
Güneşli günlere ulaşmak için…
Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 15 yıl gibi kısacık bir zamanda nelere kadir olduğunu, neler yapabileceğini büyük bir ışıltıyla dosta düşmana ispat etti. Ancak sonrasında duraklamalar, gerilemeler, aydın ihaneti, devleti yönetenlerin yeteneksizliği ve ihanetleri bizi 23 yıllık FETRET DEVRİ’ne mahkûm etti!
Geldiğimiz noktada gazeteciler aydınlar, “ibret olsun” diye evlerinden, konuk gittikleri şehirlerde otellerinden alınıyor. Son olarak değerli gazeteci Özlem Gürses de bu kervana katıldı, hukuksuz bir şekilde elleri kelepçeli olarak mahkeme salonuna getirildi ve ev hapsi ile yurtdışına çıkma yasağına çarptırıldı!
Peki neden? Çünkü bir avuç yürekli insan dışında toplum yapılanlara suskun kaldı da ondan, Türkiye Cumhuriyeti acınası bir KABİLE DEVLETİ haline dönüştü, dönüştürüldü de onun için!
Neredeyse bir asır önce tüm dünyaya gösterdiğimiz asil karakterimize dönmek, yitirdiklerimizi geri almak, güneşli günlere ulaşmak, memleketi bu hale getirenlerden hesap sormak istiyorsak işte er meydanı orada:
- Er geç ortaya konması mukadder seçim sandığı Türk milletinin hesap sorma günüdür!