Öncelikle bilim insanlarının çok iyi bilmesi, özümsemesi gereken evrensel bir koşul vardır:
- Tarihsel olay ya da olgular, ancak dönemlerinin koşulları içinde değerlendirilebilir. Ancak o zaman bir anlam taşır, bilimsel değere ulaşabilir...
Uzun yıllar önce Atilla Yayla isimli profesör “Ortak Medeniyet Paradigması” ismini yakıştırdığı tezinde 1925-1945 yılları arasının yeteri kadar medenileştirici olmadığını (gerici olduğunu), 1950-60 döneminin daha ilerici olduğunu ileri sürmüştü…
Ben de bu kişiye üç yazıyla yanıt vermiştim. Yaşadığımız bu süreçte bir kez daha paylaşmanın yarar sağlayacağını düşündüğüm için takdirlerinize sunuyorum…
Bir saptamayla başlayalım; burada konu edilecek dönem 1923-1938 arasıdır. Bu dönem Atatürk ‘ün ölümüyle noktalanan Kemalist dönemdir. Ardından gelen İnönü dönemi, bir ölçüde devrimlerin bekçiliğinin üstlenildiği, ancak devrimci atılımların durduğu, 46’dan itibaren de devrimin temel doğrultusundan önemli ödünlerin verildiği bir dönemdir. 1950’den bugüne dek yaşanan süreç ise Kurucu Meclis ve 61 Anayasası dışarıda tutulursa “Karşıdevrim” dönemidir.
Şimdi yukarıda sözünü ettiğim bilimsel kritere göre soralım:
-Mustafa Kemal, hangi amaca ulaşmak için yola çıktı? O tarihte, Türkiye ve dünya koşulları nelerdi? Kemalist devrimciler o amaca yönelik olarak neleri gerçekleştirdi? Ve Atatürk devrimi ya da Türk devrimi nereye ulaştı?
Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye!
Önce hem dünyada hem de Türkiye’de 1923 koşullarına bakalım:
Dünya savaşından henüz çıkmış ve var gücüyle 2. Dünya Savaşı’na hazırlanılan bir dönem söz konusuydu. Bu dönem, Milletler Cemiyeti’nin varlığına karşın emperyalizmin en azgın, en acımasız olduğu dönemdi. Birinci savaşın sonunda otoriter monarşiler ve hanedanlıklar sona ermişti.
Dünya üzerinde azgelişmiş olup da bağımsız kalabilmiş pek az ülke vardı ve bunların ikisi hariç (tampon bölge olan Tayland ve Afganistan), diğerleri ya ikinci savaş öncesi ya da savaş içinde emperyalistlerin çizmeleri altında ezildi. Ayakta kalan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti’ydi...
Üstelik aynı dönem bugünün demokratik ülkelerinin durumuna da bakmak gerekiyor; İtalya 1922, Portekiz 1927, Japonya 1930, Almanya 1933, İspanya 1938 yılında faşizme geçiş yaptı. Fransa ise hızla o yola kayıyordu. Diğer tarafta ise 1917 devrimini yapmış olan Sovyet Rusya, Marksizm deneyimini yaşıyordu. 1919 Versailles Barış Anlaşması yapılırken Alman heyetinde bulunan ünlü toplumbilimci Max Weber ‘in şu tanımı, demokrasiye hangi gözle bakıldığını anlatmak açısından çarpıcıydı:
- Demokraside halk güvendiği bir önder seçer. Seçilen önder, “Şimdi sesinizi kesin ve bana itaat edin” der. Artık halk ve parti onun işine karışamazlar!
Gelelim Türkiye’nin koşullarına; 1923’te nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı, yoksulluk sınırı altında yaşayan, örgütsüz, dağınık köylülerdi. Söz konusu olan, 11 milyonluk bir ümmet toplumuydu. Ulaşım yok denecek kadar az, pazar ilişkileri ise neredeyse sıfırdı. Otomobil, kamyon gibi araçlar Anadolu’da bilinmiyordu. Toplumun ancak yüzde 5’i okuryazardı.
İleriki yıllarda (ve tabii bugün) Mustafa Kemal ve Kemalist dönemi, önce “sosyalizmi getirmediği” için, daha sonra da demokrasiyi uygulamadığı için eleştiren birtakım aydınlar, “Niçin referanduma gitmedi” diye sormayı da ihmal etmezler!..
-Referandumla devrim yapıldığını tarihin kaydetmemesi bir yana, insaf ve vicdan sahibi hiçbir aydın, böylesine bir istemi ileri süremez...
Demokrasi nedir?
Demokrasinin koşullarına kısaca bir göz atalım:
- Eğitim, sanayileşme, kentleşme, kişi başına düşen milli gelirin yoksulluğu geride bırakması, örgütlü toplum, yaygın ve etkili bir kitle iletişim ağı...
Aslında bunların tümünün olması bile demokrasinin kendiliğinden oluşacağı anlamına gelmez. Bir de öznel koşul vardır: Demokratik kültür! Yaşam biçimine dönüşecek bir demokratik ortam ancak zamanla oluşur. O zamanın Anadolu’sunda saydıklarımın biri bile yoktu! Yukarıda saydıklarıma eklemeliyim; kişi başına milli gelir 70 dolardı. Telefon, o da manyetolu olarak yalnızca devlet kurumlarında mevcuttu...
Peki, Mustafa Kemal ne yaptı, hangi yolu seçti ve nereye ulaştı?
İşbirlikçilere anlayacağı dilden bir yanıt vermek istediğim için devamı Perşembe günü...