Pazartesi günü köşemde paylaştığım “Türk Devrimi” başlıklı yazımın sonunda perşembe günü ikinci bölümle devam edeceğimi söylemiştim…

Ancak ortaya karışık “kumpaslar” nedeniyle bölüneceği hiç aklıma gelmemişti! Bugün kaldığım yerden devam ediyorum. Zaten bu tarihi gezinti yaşadığımız süreçle, başımıza örülmeye çalışılan “yeni rejime” geçme tezgahlarıyla da bire bir örtüşüyor, okuyunca hemen anlamamak mümkün değil! İyi okumalar…

Pazartesi yazımda, 1923’te dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları anlatmıştım. Demokrasinin hemen her türlü koşuluna sahip ülkelerde bile faşizmin yükseldiği bir dünyada, bu koşulların hiçbirine sahip olmayan Türkiye’de Mustafa Kemal nasıl bir yönetim düşünüyordu?..

O günün dünyasında durum şuydu: Bir yanda dünyanın büyük bölümünü sömürgeleştirmiş ve bu sayede gelişmiş emperyalist ülkeler, diğer yanda yoksul sömürge ve yarı sömürge ülkeler... Ve bir de kendi özgün modelini oluşturan Sovyetler Birliği.

Batı örnek alınabilir miydi?.. Hayır! Çünkü sosyal yapı Batı’nın kapitalist düzeyine taban tabana zıttı. Sermaye birikimi oluşmamış, sanayisi olmayan, işçi ve işveren sınıfları bulunmayan Türkiye’nin liberal kapitalizm ile kalkınması da mümkün değildi. Sosyalist kalkınma modeli de yine sanayi ve işçi sınıfı bulunmaması nedeniyle olabilir görünmüyordu. Kısacası, o zamanın bilinen tüm yolları, Türk toplumunun tarihsel, sınıfsal ve sosyal gerçeklerine uymuyordu…

-Peki, Mustafa Kemal ne yaptı?

Özgün bir örnek!

Kurtuluş Savaşı’nda ne yaptıysa onu yaptı!..

Antiemperyalist ve bağımsız çizgiden hiçbir ödün vermeden, halka ve ülke kaynaklarına dayanarak yeni bir yol bulmak... Bu yol, özgün bir örnek olarak ortaya çıktı:

-Özel girişimciliğe yer veren, ancak kapitalist olmayan, devletçiliği öne çıkaran, ancak sosyalist olmayan bir ekonomik kalkınma modeli. Yani karma ekonomi!

İşte bu yeni yol, ülkenin silkinip kendine gelmesini ve 1929 Büyük Bunalımına rağmen kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomik kalkınmayı başarmasını sağladı. 1929-39 arasında tüm dünyada sanayi üretim artışı yüzde 19 iken Türkiye’de yüzde 96 olmuştu. Gelelim devrimci kararlılığa ve Aydınlanma Devrimi’ne... Kemalist Devrim her şeyden önce bir kültür devrimidir. Amaç, çağın gereklerine uygun “yeni insanı” yaratmaktır. Batı’da koşullar, 400-500 yıllık bir süreçte yeni insanı yaratmış ve o insan da evrimi (devrimlerin de yardımıyla) gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin ise ne böyle bir zamanı ne de lüksü vardı...

-Devrimin kendisi yeni insanı yaratmak zorundaydı!

Türk Devrimi, yüzlerce yıllık bir süreci 15 yıla sığdırarak olanaksızdenileni gerçekleştirmiş, ümmetten çağdaş, bağımsız ve özgür bir ulus yaratmayı başarmıştır. Arka arkaya yapılan devrimler bunun kanıtıdır. Bu kısacık sürecin adı Kuruluş Dönemidir ve tarihe Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzünü ağartacak ilerici bir dönem olarak kazınmıştır...

“Hayret, Türkiye hala nasıl ayakta?”

Peki, bu dönem otoriter miydi? Evet, otoriterdi!.. Ama içinde demokratik unsurları olabildiğince taşıyarak!.. Ve asla zamandaşı Avrupa ülkeleri gibi totaliter (faşist) olmadı. Ayrıca o devrimler, sorarak, referandum yaparak gerçekleştirilemezdi!.. Kadının eşitliği erkeklere sorularak sağlanamazdı! Devrimci yönetimin otorite ve baskısı özellikle dinci gericiliği hedef almıştı ve sonuna dek doğruydu...

Siz hiç, demokrasi istemi dahi bulunmayan bir toplumda halka özgürlük ve demokrasiyi öğretmek için Medeni Bilgiler kitabı yazan bir diktatör gördünüz mü? Hiç düşündünüz mü; 20. yüzyılın büyük devrimcilerinden bazılarının heykelleri yerlerde sürüklenirken, bazılarının isimleri neredeyse tarihten silinirken Atatürk neden hâlâ halkının büyük çoğunluğunun sevgi ve saygısına sahip?.. Hollandalı profesörün hayretle sorduğu soruyu paylaşayım;

-Sovyetler yıkıldı, Yugoslavya parçalandı, Türkiye niçin hâlâ ayakta?

Yanıt açık; Atatürk, bir orta çağ toplumundan yola çıktı. Yaşadığı 15 yıl gibi kısacık süreye ırk-din-cinsiyet-sınıf ayrımı olmaksızın tüm yurttaşlar arasındahukuksal eşitliği sığdırmayı başardı da ondan...

Sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın anlatımıyla, Atatürk dönemi, kendi koşulları içinde olabilecek en demokratik ve ilerici yönetimdi. Ve bu açıdan Türkiye’nin bugünkü yönetiminden daha demokratikti!..

Yine yerim bitti!.. Halbuki Kemalist devrimin etkileri, değerlendirmesi ve karşıdevrim sürecine gelemedik. Sabrınıza sığınarak ve de herhangi bir gelişme yaşanmazsa devamı pazartesi günü…

Cesaret ittifakı!

Bugün sandık günü! CHP’li olun ya da olmayın Cumhurbaşkanı adayını seçmek ya da destek oyu vermek için sandıklar sizi bekliyor… İYİ Parti Grup Başkan Vekili Turhan Çömez’in “Cesaret İttifakı” açıklaması çok değerlidir. Asla unutmayın; İsmet İnönü’nün “bir ülkede namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülkede kuruluş yoktur” sözleri şiarınız olsun!