Üç arkadaşımız daha adliyede şu sıralar…
Sevgili kardeşim Barış Pehlivan’ın, dünyanın doğru dürüst yönetilen tüm ülkelerinde, son derece doğal olan bir röportajı üzerine, önceki gün program yaptığı Halk TV önünden alınarak başlatılan “gazeteci avı” aynı programın sunucusu Seda Selek ile Sorumlu Müdür Serhan Asker’in Ankara’da gözaltına alınmasıyla devam etti…
Bu yazı yazıldığı sırada Ankara ve İstanbul’da adliyeye sevk edilen 3 gazeteci, hâkim karşısına çıkmayı bekliyordu… Barış kardeşimi çok uzun yıllardır tanırım; 22 yıllık gazetecilik yaşamına o kadar çok sorgu, gözaltı, hapislik sığdırmıştır ki, ben artık bu konuda kaç tane yazı kaleme aldığımı bile unuttum! İlk kez Ergenekon-Balyoz kumpasları esnasında Barış Terkoğlu ve Soner Yalçın’la birlikte uyduruk bir düzmeceyle gözaltına alınmış, tutuklanmış 19 aylık tutsaklıktan sonra serbest kalmışlardı…
Zaten epey sonraları tüm o yargılamaların kumpas olduğu devletin zirvesinden açıklanmış, kendilerini tutuklayan hâkimin yargılandığı davada müşteki olarak bulunmuştu!
Daha sonra da defalarca soruşturmalara uğradı, hapis yattı ama milim geri atmadı… Hep dimdik girdiği cezaevinden dimdik çıkmayı bildi… Sürekli, yazdığı yazılar, yaptığı haber ya da programlar nedeniyle çile çekti… Ancak hiçbir zaman bırakın şikâyet etmeyi, tam tersine kalemine daha sıkı sarılmayı bildi… Bu kez de sanki aynı filmi seyrediyormuş hissine kapıldım…
-Yine bir röportaj, yine jet bir soruşturma, yine gözaltı!
Bir röportaj üç gazeteci!
Halk Tv program sunucusu Seda Selek de aynı gün spor yaptıktan sonra döndüğü evinin kapısında gözaltına alındı, iyi mi!
Eşofmanlıydı, “üzerimi değiştireyim” diye ricada bulundu, kabul görmedi; o gün kızı Duru’nun doğum günüydü, o akşam ailece kutlayacaklardı, onunla dahi vedalaşmasına izin vermediler!
Yıllardır izlerim Seda Selek’i; duruşuyla, konuya hakimiyetiyle saygın ve sevilen bir isimdir. Taviz vermez bir yurtseverdir…
Serhan Asker’i ise TBMM kapısından çıkarken aldılar… yaptığı programlar çok sevilen bir isimdir Asker ama aynı zamanda sorumlu müdürüdür Halk TV’nin. Bu üç kişi de telefonla çağırsanız gelebilecek isimlerdi; demek biraz dramatize etmek istemişler! Barış’ın avukatları da adliyeye giderek eğer müvekkilleriyle ilgili bir soruşturma varsa ifadeye gelebileceklerini söylemişler, “yok öyle bir şey” yanıtı almışlardı…
-45 dakika sonra polis Halk TV binasının önünde gözaltı için hazır bekliyordu!
Unutmadan; bu ülkenin namuslu, saygın, yurtsever gazetecileri yazının öznesi olduğu için “çilekeş” sözcüğünü onlar için kullandım…
-Yoksa bu güzel ülkede on milyonlarca özgür ve çilekeş insanın yaşadığını biliyorum!
“Türkiye’de basın hürdür!”
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç dün yaptığı açıklamada konuyla ilgili ne dedi biliyor musunuz? Aynen şu cümleyi sarf etti:
-Gazetecilik nedeniyle Türkiye’de tutuklu tek bir gazeteci yok. Gazetecilik faaliyetiyle kimse tutuklanmaz!
Sonrasında ise yüreğimize su serpip, aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi:
-Ülkemizde basın hürdür. Tabi gazeteciler de dokunulmaz değildir. Suç işlediğinde savcılık devreye girer!
“Oh çok şükür” diye sevindim… Nasıl da özgür bir ülkede yaşadığımız bundan daha iyi anlatılamazdı vallahi! Şimdi elimiz yüreğimizde hür ülkemizin adalet dağıtan adliyelerinde uzun saatlerdir sonuç bekliyoruz; bir papatya falı açmadığımız kaldı:
-Tutuklanacaklar mı, adli kontrol mü, tutuklanacaklar mı, adli kontrol mü? Tutuklanacaklar mı…
Son olarak, bir meslek ayıbından, bir gazeteci deformasyonundan söz etmek istiyorum; Fatih Portakal’ı çoğunuz tanırsınız, şu sıralar Sözcü TV’nin akşam haberlerini sunuyor… Bu zat, önceki akşam haberlerde bu konuyu anlatırken, şu anda yazmaya bile değmeyecek laflar etti Barış Pehlivan için…
Uzun yıllardır tanırım bu arkadaşı; yıllar içinde enteresan bir değişim geçirdi, egosu giderek yükseldi, o kadar ki, taşıyamadı hafifleşmeye başladı…Ancak anlayamadığım bir şey var:
-Hangi arada, derede duayen sıfatı kazandı, gazetecilik dersi vermeye kalkışmaya başladı?
Korku ve yaranma duygusu hallerine değinmiyorum bile, verdiğim yeri de uzun tuttum hoşgörünüze dayanarak… Birkaç sözcükle bitireyim:
-Yazık demeyeceğim, sözcüğe ayıp olur…