Önceki Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Fatma Zehra Kınık Demir geçen Temmuz ayında İstanbul'daki Beykoz Kavacık’ta, otomobiliyle Yavuz Selim Öztürk'ün kullandığı motosiklete çarpmış, olayda motosikletin arkasında oturan 17 yaşındaki Batın Barlasçeki düşerek başını beton dubalara çarpıp yaşamını yitirmişti.

17 YAŞINDAKİ ÇOCUK ÖLDÜ

Motosikleti kullanan Öztürk ile kaldırımda sürüklenmeye devam eden motosikletin çarptığı 2 kişi de yaralanmıştı. Bir kişinin öldüğü ve üç kişinin yaralandığı kazanın ardından 1 gün gözaltında kalan Fatma Zehra Kınık adli kontrol şartıyla serbest kalmıştı.

15 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ

"Taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" iddiasıyla 2 yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Fatma Zehra Kınık hakkında verilen adli kontrol şartı 30 Ekim'de gerçekleşen ilk duruşmada kaldırılmıştı.

Davanın ikinci duruşması ise, 29 Ocak’ta İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti. Duruşmada Kınık'ın avukatları, müvekkillerinin yurt dışı çıkış yasağının kaldırılmasını talep etti. Barlasçeki'nin avukatıysa, Kınık’ın tutuklu yargılanmasını istedi. Mahkeme heyeti, tarafların taleplerini reddederek duruşmayı 30 Nisan’a erteledi.

Zehra Kınık'ın başvurusu acılı anneyi isyan ettirdi: Sen neyin derdindesin? - Resim : 1

'ZEHRA KINIK'IN SUÇU SABİT'

Avukat Uysal Uğurlu “Ağır ceza bir keşif kararı vermişti. Olay mahalline gidildi, yaptıkları inceleme neticesinde bir bilirkişi raporu düzenlendi. Bilirkişi raporunda Fatma Zehra Kınık’ın asil kusurlu olduğu tespit edildi. Bizim daha önce aldığımız bilirkişi raporunda ‘Dur’ levhasına uymaması sebebiyle yüzde 100 kusurlu olarak kabul edilen Fatma Zehra Kınık, mahkemenin atadığı bilirkişinin raporuna göre de asli kusurlu olarak kabul edildi. Yani, suçu sabit olduğu belli" dedi.

ÖLÜMLÜ KAZADA NEDEN ADLİ KONTROL İSTENDİ?

Uysal "Burada en önemli husus Fatma Zehra Kınık’ın 1 kişinin ölümüne ve 3 kişinin yaralanmasına sebebiyet vermesine rağmen nasıl hala dışarda olduğu soru işareti. Türkiye’de hukuk maalesef bazı yerlerde kişilere göre değişkenlik gösterdiğini artık kabul ediyoruz. Çünkü, kazanın olduğu gün, ölüm hastanede gerçekleştiği savcılığa haber verildiği halde, ölüme sebebiyet veren bir kişi sadece 1 gece gözaltında kalarak sulh cezadan adli kontrolle serbest bırakıldı. Sulh cezaya savcılıktan dosya sevk edilirken adli kontrol talebiyle sevk edilmişti. Dolayısıyla sulh ceza hakiminin de eli kolu bağlıydı hukuki olarak. Soru işaretleri hep savcılık üzerinde kuruluyor, neden tutuklama talebiyle değil de, adli kontrol talebiyle sevk edildiği şeklinde" diye konuştu.

'TANIK BEYANIYLA KAMERA KAYDI ÇELİŞİYOR'

Avukat Uğurlu açıklamalarının devamında şunları söyledi:

"Duruşmaya bir tanık geldi. Kazanın olduğu an minibüs kullanıyormuş servis şoförü olduğunu söyledi. Duruşmada anlattıklarıyla kamera kayıtlarına yansıyanlar tamamen farklı. Anlattığı şeyler hayatın olağan akışına da uygun şeyler değildi. Motorun hızlı geldiğini söyledi, ona rağmen sağ taraftan çıkan sanığa, ana caddeye çıkması için müsaade ettiğini, yavaşladığını söyledi. Ama kamera kayıtlarında böyle bir yavaşlama ya da müsaade etmeye ilişkin herhangi bir şey yok.

Çok dikkatimi çeken bir şey oldu, duruşma esnasında Fatma Zehra Kınık’a ‘abla’ diye hitap ediyordu, ama motor kullananlara ‘motor kullanıcısı’ diye hitap ediyordu. İnsanın kafasında soru işaretleri oluşmasına sebebiyet veriyor açıkçası.

'HUKUK FACİASI'

Adli kontrolün kaldırılması, bizce bir hukuk faciası oldu, nitekim tutuklanmamasına karar verilmemesi gibi. Ama, yurtdışı çıkış yasağı talepleri reddedildi. Hukuki açıdan tabii ki herkes talep edebilir ama ölen çocuğun ailesinin en çok feryat ettiği yer orası. 17 yaşında çocuklarını kaybettiler. Çocuklarını hayattan alan kişinin, eğitimini bahane göstererek yurtdışına çıkış yasağının kaldırılmasın taleplerini açıkçası biraz insafsızlık olarak düşünüyorlar.

'MUTLAKA CEZA ALACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM'

Yargılama devam ediyor, sonucu göreceğiz. Ama burada kamu vicdanının sızladığı bir nokta var. Bir ölüm var ortada. Bilirkişi raporlarıyla suç sabit ama buna rağmen sanık olan şahıs dışarda ve hayatına devam ediyor. Şimdi Adli Tıp İhtisas Dairesi'ne gönderilecek dosya. Oradan gelecek rapor neticesinde nihai bir karar çıkacaktır diye düşünüyoruz. Her ne kadar hukuka uygun olmayan şekilde yürümüş olsa da, nihayetinde mutlaka ceza alacağını düşünüyorum bir hukukçu olarak. Çünkü dosyada 2 tane bilirkişi raporu var. Raporlardan birinde yüzde 100 kusurlu çıktı, mahkemenin aldırdığı raporda asli kusurlu çıktı. Dolayısıyla, buradan mutlaka bir ceza alacaktır diye düşünüyorum.”

'BENİM OĞLUM GİTTİ SEN EĞİTİMİN DERDİNDESİN'

Kınık'an otomobilinin çarpmasıyla yaşamını yitiren Batın Barlasçeki'nin annesi Hasret Doğan ise şöyle konuştu:

“Ben canımdan fazla değer verdiğim evladım için savaşıyorum. Onlar buna karşılık eğitiminin yarım kaldığını söyleyebiliyor. Benim de hayatım bitti oğlumla beraber. Oğlum gitti, canı gitti. Ve sen eğitimini dert ediyorsun. Gerçekten bu mu yani? Buna sebebiyet vermiş bir insan olarak, bu kadar vicdansız olamazsın.

'DEĞERSİZ HİSSETTİRİYOR'

Benim oğlum değerliydi, şu an yaptıkları şeyler onu değersiz hissettiriyor. Bu kadar ucuz değil. En azından içimin rahatlaması için bile olsa, tutuklu yargılamalarını isterdim.

'İLAÇLARLA AYAKTA DURUYORUM'

Ben psikiyatri ilaçlarıyla ayakta duruyorum şu anda, durmaya çalışıyorum. Buna rağmen, gerçekten delirecek gibi oluyorum. Oğlumun o düşme anını bile hayal edemiyorum. O an bana ihtiyaç duydu mu, ne hissetti? Hala bunları düşünüyorum. Buralar beni mahvediyor. Bir anne için, çocuğu düşse en çok annenin canı yanar, ben oğlumu kaybettim bu kaza sonucunda. Buna sebebiyet veren de kendisi, kaçmasın artık bundan. İnsanlık olarak davet ediyorum, kaçmasın artık bunun sorumluluğundan.”

'HEMEN GELECEĞİM' DİYE EVDEN ÇIKMIŞTI

Hasret Doğan, oğlunu ise şu sözlerle anlattı:

"Batın benim tek çocuğumdu. İki kişilik bir aileydik onunla. O benim bu hayatta en değer verdiğimdi. En sevdiğimdi.. Kalbi de, kendi de çok güzeldi. Merhametliydi. Yardım severdi. Sokak çocuklarından, yaşlı seyyar satıcılara kadar yardımı olmuş mesela. Yaptığı iyilikleri anlatmazdı. Benim şahit olmadıklarımı vefatından sonra arkadaşlarından öğrendim. Duyduklarım bir kez daha onunla gurur duymamı sağladı.

Büyüklerine karşı saygılı, efendi bir çocuktu. En çok bu yönüyle severdi herkes. Her insan gibi hataları da vardı tabii. Ama benim için her şeyiyle güzeldi.. Hep neşeliydi, çok da güzel gülerdi. Son zamanlar da 'Her an herşey olabilir' derdi bana, hep bu sözle şakalaşırdı. Her an her şey olabilirmiş gerçekten, son dersini verdi bana ve gitti.. 'Hemen geleceğim anne' diyerek çıktığı eve bir daha dönemedi. Onu son kez öpemedim bile, o da beni öpemedi. Hemen gelecekti çünkü. Gelemedi..."